Hüzünlü ve kırılgan manzaralar
Claire Arkas’ın yeni sergisi “Can/Cam Kırıkları”, 3-25 Kasım tarihleri arasında lmoga Art Space’de sanatseverlerle buluşuyor. Modern bireyin yaşam çıkmazına dikkat çeken sanatçı,farklı tekniklere sahip resimlerinde insanların hüzünlü ve kırılgan yapısına göndermede bulunuyor.
ISTANBULARTNEWS
Yeni serginiz “Can/Cam Kırıkları”nın ismi çok etkileyici. Neden böyle bir isim seçtiniz? Sergide vermek istediğiniz mesaj nedir?
Serginin ismini Halilhan Dostal resimlerimi paylaştığımda oluşturdu ve gerek resimlerimle gerek kendi yapımla çok örtüştü. Sergideki resimler insanın hüznü ve kırılgan yapısına gönderme yapıyor. Aynı zamanda su ve cam yüzeylerindeki kırılgan yansımaları konu alıyor.
Bu 11. serginiz. İlk serginizden bu yana sizde, eserlerinizde ne gibi dönüşümler oldu? Yönünüz değişti mi?
Her zaman intimist bir anlayışım oldu. Kendi yaşamımdan samimi olduğum mekanları resmettim. Daha evelki sergilerimde konular daha çok iç mekan sahneleriydi. Bu son sergimde yer alan çalışmalarda doğaya ve onun bize görünen değişimlerine duyarlı oldum. Dinginlik arayışı içinde ve meditatif bir yaklaşımla resimleri oluşturdum .
Sergideki eserlerinizin odak noktasından bahseder misiniz?
Sergide farklı temalar olsa da hepsi birbirleriyle bağlantılı. Havuz temasıyla kağıt ve tuval işler ürettim. Bunlar David Hockney tarzı radikal havuzlar değil, benim süzgecimden geçen kırılgan, parçalı yapısıyla bir havuz izlenimi. Bu parçalı yapı cam yüzeylerinde mekanların iç içe geçmesiyle de hissediliyor. Resimler, cam yüzeye yansıyan figürler olsun, cam ardında ve bahçede gözlemlediğim komşularım olsun, duygu açısından da bir kırılma, yalnızlık ve melankoli duygusu uyandırıyor.
İmoga Art Space ile yaptığınız iş birliği ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Öğrencilik yıllarımda İmoga, İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nde gravür eğitimi aldım. Benim için Imoga Art Space’te sergi açmak çok anlamlı ve sanatçıları arasında olmaktan çok mutluluk duyuyorum. Ayrıca galerinin sanatçılarına, ben dahil, gösterdiği dostluk ve desteği çok değerli buluyorum.
Kimi zaman simgeci kimi zamansa dışavurumcu bir tavır sergileseniz de gerçek bir romantik olarak sözetmiş Halilhan Dostal sizden. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Neden?
Resimlerimi meditatif bir yaklaşımla, gözleme dayalı olarak oluşturuyorum. Ama bu objektif bir duruş değil, kendi süzgecimden geçtiği için ve konu seçimim itibariyle sübjektif resimler.
Dostal sergi için hazırladığı önsözünde bir cümle daha var. “Mevcut sisteme direnen” diye bahsetmiş sizden. Direnç tam olarak neye? Mevcut sistemde ne görüyorsunuz olumsuz olarak?
Özellikle sürekli değişen, gelişen teknolojik erişimlere, sosyal medya paylaşımlarına yapım gereği uzağım. Şehir içi yaşamımızda, doğaya, doğal ve insani olan duygulara uzak kalışımız beni üzüyor.
Türkiye’de özellikle post-empresyonist akım konusunda en geniş yelpazeyi içeren Arkas Koleksiyonu’na bakışınız nasıl? Kurumsal bir koleksiyon olmasının yanı sıra siz hem Arkas Ailesi üyesi hem de bir ressamsınız. Koleksiyona ilginiz nasıl? Eserlerinin koleksiyona katılması sırasında sizin herhangi bir etkiniz mevcut mu?
Arkas’ın post-empresyonist koleksiyonu birçok ülkeden önemli ressamların yapıtlarından oluşuyor. Ben sanat öğrencisiyken Arkas koleksiyonu oluşmaya başladı ve bu sürece yakından tanık olmak çok heyecan verici, eğitici oldu. Özellikle koleksiyonda Bonnard, Vouillard gibi ressamların Nabi dönemlerinin dışında ürettikleri yapıtları mevcut. Bu intimist tarzdaki eserlerinden çok etkilendim.
Çalışmalarınızda ev içi sahneleri resmediyorsunuz, eşyaların ve figürlerin detaylı tasvirleri var. Kompozisyonlar son derece renkli oluşlarıyla dikkat çekiyor. Halbuki kimi işler belli bir hüznü de barındırıyor. İşlerdeki görüntü ve duyguların ilişkisi üzerine neler söylersiniz?
Kompozisyona önem veriyorum. Modelle olan çalışmalarımda, kıyafet, objeler ve fon raslantısal değil, hepsi ifadeyi, duyguyu destekliyor. Kıyafetlerin bile ne kadar anlama ve döneme vurgu yaptığı olağandır. Renkler gözlem sürecinde oluşuyor. Sınırsız kombinasyonlarıyla renkleri gözlemlemek beni çok mutlu ediyor. Çok renkli çalışmama rağmen melankolik öz hep hissediliyor resimlerimde.
İşlerinizdeki izlenimci üslup başından beri var olan bir özellik miydi? Daha önce geçtiğiniz aşamalar neler oldu? Bu anlamda sanat üretimlerinizi nereye konumlandırıyorsunuz?
Her zaman izlenimci bir tarzda resim çizdim, kırılgan yapılara da hep ilgim vardı. Okulda cam bardaklarda görülen deformasyona uğrayan yansımaları bir süre konu almıştım. Daha sonra uzun süre intimist tarzda iç mekan sahneleri çizdim. Büyük değişimler olmadı resmimde ama bir olgunlaşma dönemi oldu. Daha dışavurumcu ve simgeci bir anlatım dili oluştu.
İşlerinizde kullandığınız teknikten bahseder misiniz?
Farklı ve çoklu malzemelerle çalışmayı seviyorum. Tuval resmi uzun bir süreçte birçok katmanda ortaya çıkıyor. Kağıt işleri ise daha kendiliğinden; hızlı çalışıyorum. Ama hepsinde direkt yüzeye çalışıyorum: önce çizgi sonra yüzey değil, ikisini eş zamanlı kullanıyorum. Suluboyayı bile lekeleri ve çizgiyi eş zamanlı kullanıyorum. Önce karakalemle çizip sonra renklendirmiyorum. Malzeme farkı olmasına rağmen yöntemim aynı.
Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?
Figürlü, ekspresif kompozisyonlar var şu an çalışmaya başladığım ve bir otoportre çalışması var aklımda başlamak istediğim.